2 Mayıs 2013 Perşembe

Peygambere uymak / itaat etmek ne demektir ?


Sünnetin / hadisin de Kuran gibi şeri delil olduğunu, onun da vahiy olduğunu ve Kuran'dan sonra uymamız gereken 2. bir kaynak olduğunu iddia edenlerin Kuran'dan getirdikleri deliller şunlardır:

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ     فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ [٣:٣٢
De ki, Allah'a ve Rasul'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. (Al-i İmran 3:32)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ  وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا [٣٣:٣٦
Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim Allah'a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur. (Ahzab 33:36)

Allah ve Elçisine / Rasulüne uymak ile ilgili geçen ayetlerde Allah'ı Kur'an, Rasulü de hadis olarak tevil edenler şunu söylüyorlar. Allah bizden 2 kaynağa uymamızı emretti; birincisi Kur'an, ikincisi hadis/sünnet.

Bu iddiaya bir kaç yönden cevap verilebilir:
  • Şayet Allah ile kastedilen Kur'an ise, Allah isminin geçtiği yerleri Kur'an olarak anlayabilir miyiz ? Sözgelimi Kuran'da pekçok yerde geçen “Allah bize yeter” mealindeki hitabı “Kuran bize yeter” olarak anlayabilir miyiz ?
  • Gene Rasul olarak kastedilen hadis (Buhari, Müslim, vb) ise, Kur'an'da her Rasul geçen yeri hadis olarak anlayabilir miyiz ? Mesela ganimetlerin 5'te birinin peygamber için olduğu söylenen Enfal suresi 41. ayete göre, olası bir ganimetten belli bir pay mesela hadis kitabı bastırmak için mi kullanılacaktır ?
  • Yusuf suresi 40. ve 67. ayette ve Enam suresi 57. ayette geçen (إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ) “hüküm ancak Allah'ındır” ayetine göre de, hüküm koyan sadece Allah'tır / Kuran'dır, dememiz gerekmez mi ? Bu ayetlerin tamamını beraber düşününce Rasul sadece Allah'ın koyduğu hükmü iletmiş olmaz mı ? Rasul de ayrıca hüküm koyabiliyorsa “hüküm ancak Allah'ındır” ayeti ne ifade etmektedir ? Bu mantığa göre ayetin “Hüküm Allah'ın ve Rasul'ünündür” şeklinde gelmesi gerekmez miydi ?
  • Kehf Suresi 26. ayette (مَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا) “O, hükmüne kimseyi ortak etmez” denildikten sonra, bir sonraki ayette geçen (وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن كِتَابِ رَبِّكَ) “Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku” ibaresini beraber düşününce; Allah Rasulü'ne vahyedilenin ona indirilen Kuran olduğu ve Allah Rasulü'ne uymanın da Kuran'a uymak olduğu anlaşılmamakta mıdır?
Bütün bu sorular, yukarıdaki anlayışın doğru olmadığını göstermek, bu anlayıştaki çelişkiyi ortaya koymak için sorulmuştur. Yoksa tek başına bu ayetleri bu tarzda anlamak (bağlamlarından kopuk ele alındıkları için) sağlıklı değildir.

Basit bir düşünce ile ayetlerde geçen Allah ve Rasul'e uyun hitabında Allah yerine Kur'an, Rasul yerine sünnet ibarelerini kullanmanın ne kadar saçma olduğunu ve anlamı ne kadar değiştirdiğini görebiliriz. Söylenecek şeylerin en önemlisi şudur: Allah ve Rasulü ibaresinde geçen Rasul kelimesinin hangi anlamda kullanıldığını görmek için gene Kuran'a bakmak lazımdır. Rasul kavramı ile sünnet / hadisin kullanıldığı Kuran'da geçmemektedir. O halde her hangi bir delil olmadan Rasul yerine hadis ibaresi konulamaz.

Zira Rasul “elçi” demektir ve elçi ancak kendisine verilen mesajı iletmekle görevlidir. Allah Rasulünün de Kuran'ı, sadece Kuran'ı tebliğ ile görevlendirildiği çok açıktır. Allah ve Rasulü ibaresinde geçen Rasul'den ne kastedildiğine ayetlerden bakalım:

Rasulullah'ın Bildirdiği tek mesaj Kuran'dır
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً     قُلِ اللَّه شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ     وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ... [٦:١٩
De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki: "Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım... (En-am 6:19)

كِتَابٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُن فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ [٧:٢
(Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Araf 7:3)

نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ     وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ     فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ [٥٠:٤٥
Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf 50:45)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ    وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [١٦:٦٤
Sana bu kitabı indirdik ki, anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine bildiresin. Bu kitap, inanan bir topluluk için bir yol göstericidir, bir rahmettir. (Nahl 16:64)

Rasulullah sadece Kuran ile hükmetmiştir
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ  فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ  وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ  لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا  وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِن لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ  فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ  إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ [٥:٤٨
Sana da, önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevalarına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak, verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (Maide 5:48)

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ    فَإِن تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ    وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ [٥:٤٩
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide 5:49) 

Rasulullah Kuran'dan başka bir kaynak kabul edemez
أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا      وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ    فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ [٦:١١٤
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Enam 6:114)

قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً     قُلِ اللَّهُ     شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ    وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ    أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ    قُل لَّا أَشْهَدُ    قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ [٦:١٩
De ki: “Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la beraber başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?” De ki: “Ben buna şahitlik etmem.” “O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım” de. (Enam 6:19)

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ    قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ    قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاءِ نَفْسِي  إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ    إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ [١٠:١٥
Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, “Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki, “Onu kendiliğimden değiştiremem, benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus 10:15)

أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ      إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [٢٩:٥١
Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır. (Ankebut 29:51)

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَىٰ كِتَابِ اللَّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ وَهُم مُّعْرِضُونَ [٣:٢٣
Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar. (Al-i İmran 3:23)

إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ   قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ [٢٨:٨٥
Kur'ân'ı sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.” (Kasas 28:87)

وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ    فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ [٢٨:٨٦
Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma! (Kasas 28:88)

وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ   وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ    وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ [٢٨:٨٧
Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!  (Kasas 28:89)

Rasulullah Kuran'ı terkedenlerden şikayetçidir
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا [٢٥:٣٠
Ve Rasul dedi ki: “Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktılar.” (Furkan 25:30)

Şimdiye kadar Allah ve Rasulü ibaresinin tutarsızlığını gösteren bazı sorular sorup, gerçekte Rasul'ün sadece Kuran'ı getirdiğini, ona vahyedilenin sadece Kuran olduğunu gösteren ayetlerden örnekler verdik. Ancak Allah ve Rasulü ibaresinin yanlış anlaşılmasındaki bizce en büyük etken yanlış çeviridir. Aşağıdaki açıklama aynı zamanda Kuran ve Hikmet tamlamasındaki hatalı anlayışa da cevap vermiş olacaktır. (Ancak gene de Kuran ve Hikmet bu bölümden bağımsız olarak ayrıca incelenecektir.)

Önemli bir çeviri hatası

İddia şudur: Kuran'da pek çok yerde geçen Allah'a ve Rasul'e uyun emrindeki Allah ile kastedilen Kuran, Rasulü ile kastedilen sünnettir. (Gene pek çok yerde geçen kitap ve hikmet tabirlerindeki kitaptan kastedilen Kuran, hikmetten kastedilen ise sünnettir.) Bu iki tamlamadaki gerek Allah ve Rasulü (gerek Kitap ve Hikmet olsun),  “ve” bağlacını yanlış anlamadan kaynaklanan bir anlayışla birbirinden farklı şeyler olarak düşünülmektedir.

Allah ve Rasulü kelimesindeki “ve” bağlacını, birbirini tamamlayan değil de, birbirinden farklı gören anlayış isabetli değildir. Ortadaki “ve” bağlacı nedeni ile; Allah demek Kuran demektir, “ve Rasulü” denildiğine göre, bu da Kuran'dan başka bir şey olmalıdır demek; bariz bir hatadır.

Biraz daha netleştirmek için, matematiksel bir dille açıklayalım:

“Ve” bağlacı Kuran'da “A” ve “B” şeklinde kullanıldığında, her zaman A ve B'nin farklı şeyler olduğu anlamı çıkmaz. “Ve” bağlacının farklı kullanımları Kuran'da geçmektedir.

Bir örnek verelim:
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ  قَدْ جَاءَكُم مِّنَ اللَّهِ نُورٌ وَ كِتَابٌ مُّبِينٌ [٥:١٥
Ey Kitap Ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. (Maide 5:15)

Burada ehlikitaba nur ve kitap olarak iki farklı şey gelmemiştir. Apaçık bir kitap olarak nur gelmiştir. O halde ayetin çevirisi "Size Allah 'tan bir ışık, yâni; apaçık bir kitap geldi” şeklinde olmalıdır.(Bu açıklama Mevdudi'nin Tefhimul Kuran'ından alınmıştır) Bu yorum doğru kabul edilmese bile, alimlerin sırf arada ve bağlacı var diye kitap ve nuru ayrı şeyler olarak anlamaması bizim için yeterlidir.

Bazı zamanlarda da; “A” ve “B” denildiğinde; “B”, “A”nın bir parçası, “A”nın bariz bir özelliği, “A”nın önemli bir kısmı... şeklinde anlaşılır.
وَأَعِدُّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ ... [٨:٦٠
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın... (Enfal 8:60)

Bu örnekte de, “besili atlar”  “kuvvet”den farklı bir şey değil, aksine kuvvetin bir parçasıdır. Sırf arada “ve” bağlacı var diye besili atlar ile kuvvetin birbirinden farklı bir şey olduğunu düşünülmemektedir.

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ [٢:٢٣٨
Namazlara ve orta namaza dikkat edin. Kendinizi tümüyle Allah'a vererek namaza durun. (Bakara 2:238)

Ayette namazlara ve orta namaza dikkat edin ibaresi geçmektedir. Namaz olarak tercüme edilen kelimenin orjinali “salat”dır. Salat; dua, destek, namaz anlamlarında kullanılan bir kelimedir. Şayet sırf ve bağlacı ile bağlandı diye namazları ve orta namazı birbirinden farklı kavramlar olarak anlayacak olsaydık, ayeti; namazlara ve orta duaya dikkat edin diye tercüme etmemiz gerekebilirdi. Ama bu ayet Namazlara özellikle orta namaza dikkat edin şeklinde anlaşılmıştır. Bu örnekte de görüleceği üzere, sırf arada “ve” bağlacı var diye birbirine bağlanan “A” ve “B” birbirinden farklı şeyler olmak durumunda değildir.
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ [٧٠:٤
Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar. (Mearic 70:4)

Bu ve başka pek çok ayette geçen Melekler ve Ruh ibarelerindeki ruhdan kastedilenin Cebrail olduğu pek çok müfessir tarafından söylenmiştir. (Razî gibi sözkonusu ayette yer alan Ruh’un Cebrail olduğunu söyleyen alimlere göre, meleklerle beraber ayrıca ona vurgu yapılması, onun büyüklüğüne, Allah katındaki değerine, melekler arasındaki saygın konumuna işaret etmek içindir. Razî, ilgili ayetin tefsiri) O halde bu kişiler ayeti Melekler ve Cebrail olarak anlamıştır. Ruh'dan kastedilenin Cebrail olmadığını iddia edenler bile, olaya gramer açısından yaklaşmamışlar, Cebrail zaten bir melektir; bu nedenle melekler ve Cebrail denilemez, “ve” bağlacı ile bağlandığına göre ruh Cebrail'den farklı olmalıdır dememişlerdir. Konumuz itibari ile ruh'dan kastedilenin Cebrail olup olmadığı önemli değildir. Burada yapılan, arapçada “ve” bağlacı geçtiği zaman, her zaman iki farklı kavramı birbirine bağlanmadığını göstermektir. Bir grup müfessir; Cebrail, melek grubundan olduğu halde, önemine binaen melekler ve ruh denilerek ayrıca telaffuz edildiğini düşünmektedir. Anlam olarak ruh'un Cebrail anlamına gelmediği söylense bile, burada Arapça'da ve bağlacının nasıl anlaşıldığını göstermek bakımından bu örnek verilmiştir.

Kısacası, gerek Allah ve Rasulü ibaresi olsun, (gerek Kuran ve Hikmet ibaresi olsun), sırf bu iki kelime birbirine “ve” bağlacı ile bağlandı diye bunlar birbirinden tamamen farklı kavramlardır demek hatalı bir görüştür. Bu anlamı vermek için -yani Rasul yerine ve hikmet yerine hadis'i kullanmak için- Kuran'dan bir delil gerekmektedir ki, bu yoktur. Kuran'ın hiç bir yerinde Rasul veya Hikmet peygamberin sözü / uygulaması / hadis kitabı olarak geçmemektedir.
Son iki örnek ile konumuzu kapatalım:
بَرَاءَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى الَّذِينَ عَاهَدتُّم مِّنَ الْمُشْرِكِينَ [٩:١
(Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Rasûlü’nden kesin bir ültimatomdur / uyarıdır. (Tevbe 9:1)

Bu ayetlerin Allah ve Rasulünden bir ültimatom olduğu söylenmektedir. Şayet “ve” bağlacını, birbirinden farklı iki şeyi bağlayan şekilde anlarsak, Allah ve Rasulü'nün tevbe suresinin bahsedilen ayetlerini beraber yazdığını söylemiş oluruz.

Halbuki anlam çok farklıdır. Rasul / elçi, ancak kendine verilen mesajı tebliğ eder. O halde Rasul'e uymak, ona verilen mesaja uymak demektir, o da Kuran'a uymak demektir. Ültimatomdan bahseden ayetler Allah'tandır, ancak elçi onu tebliğ ile görevli olduğu için burada Allah Rasulü de zikredilmiştir.

 ۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [١٦:٣٥   
Elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı ? (Nahl  16:35)
 
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ     فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ      وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا    وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٢٤:٥٤
De ki: "Allah'a itaat edin, Rasûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nur 24:54)

Bir başka ayete bakınca gördüğümüz ise şudur:
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ   فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ   مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم  مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ   وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ   فَإِن كَانُوا أَكْثَرَ مِن ذَٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ   مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ    وَصِيَّةً مِّنَ اللَّهِ    وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ [٤:١٢
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. (Nisa 4:12)

تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ    وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا   وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ [٤:١٣
İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. (Nisa 4:13)

Burada da miras ile ilgili hüküm bir önceki ayette açıklandıktan sonra, Nisa 13'de bunlar Allah'ın hududur denilip, hemen Allah ve Rasulü'ne itaatten bahsedilmektedir. Ayetler Allah ve Rasulü tarafından beraberce yazılmadığı halde, tebliğ eden Rasulü olduğu için Allah ve Rasulü'ne uyun denilmiştir.
   
Rasul, adı üstünde elçidir. Hükümdar birine elçi üzerinden emir yollayıp “bana ve elçime itaat edin” derse; bu hükümdarın yanı sıra elçiye itaat şeklinde yorumlanmaz.
“Allah ve Peygamberine itaat”, Allah’ın Peygamberi üzerinden ilettiği sözüne itaat demektir. Kısacası ayetlerde geçen Allah'a ve Rasul'e uyun hitabındaki “ve Rasul'e uyun” emri, “Kuran'a uyun” demektir. O halde aşağıda geçen üç ibare de aynı anlamı ifade eder.

Allah'a uyun, elçiye uyun
Allah'a uyun, mesajına uyun
Allah'a uyun, Kuran'a uyun
Bunların hepsi aynı şeydir.

Kısacası Kuran'da geçen Allah ve Rasul'üne uyun hitabını üstteki gibi anlamak:
  1. Kuran bütünlüğüne
  2. Arapça gramere
  3. Akli delillere son derece uygundur.

Aksini anladığımız durumda Allah-u Teala bir elimize Kuran'ı, diğer elimize Buhari + Müslim + Tirmizi + Ebu Davud + İmam Malik'in Muvattası başta olmak üzere pek çok kitabı almamızı emretmiş olacaktır. Hadisler Kuran'ı anlamak için bir tercüman niteliğinde değerlendirilse belki sorun olmayacaktı. Ancak uygulamada gördüğümüz şudur: Çoğu zaman hadisler Kuran'la çelişmektedir ve çelişki durumunda insanlar Kuran'a değil hadislere uymaktadırlar. O halde açıkça Allah'ın mesajının yanına başka kaynaklar eş koşulmaktadır.


   

2 yorum:

  1. Merhaba,

    "Allah ve Elçisi" konusundaki çalışmanız çok olumlu. Bir ilave yorum da ben yapmak istiyorum. Allah ve Elçisi yerine sadece Allah kullanılmış olsaydı ayetleri dinleyen muhatapların tepkisi ne olurdu? Bana göre bu soruyu sorduğunuzda mesele bir bakıma çözülüyor gibi. Zira, muhatapların sorunu Allah değil zaten kendilerine göre. Onlar zaten Allah'a uyduklarını iddia etmekteler. Onların problemi elçinin yeni mesajıyla ve elçinin kendisiyle olduğundan, Allah böyle bir vurgulama yaparak muhatapların olası kaçış noktasını kapamış oluyor bana göre...

    YanıtlaSil
  2. Tevbe suresinin ilk ayetinide paylassaydiniz, Elci Allah'a beraber uyardigi icin. Yani elci ve Allah's farkli davranmiyor.

    YanıtlaSil