24 Nisan 2013 Çarşamba

Bir hadis incelemesi

Hadislerin de, Kuran gibi vahiy olduğunu iddia edenlerin çok görmek istemedikleri, Şia'nın bununla sünnilere ciddi eleştiriler getirdiği bir hadisi incelemek istiyorum. Hadis şu şekilde:

Peygamberin hastalığı ağırlaştığında, şöyle buyurdu: “Bana bir kağıt verin size bir vasiyet yazayım ki benden sonra yoldan çıkıp sapmayasınız.” Ömer dedi ki: “Peygamberin ağrıları ona galebe çalmıştır ve bizim yanımızda Allah’ın kitabı var, o bize yeter.” Peygamberin yanındakiler arasında ihtilaf çıkıp gürültü ve bağrışmalar kopunca, Peygamber şöyle buyurdu: “Kalkın yanımdan, benim yanımda çekişip niza etmeniz yakışık almaz.” İbn Abbas, şöyle dedi: “En büyük musibet, peygamberin yazmak istediği vasiyetinin yazılmasına izin vermedikleri musibettir.” (Buhari, Müslim, Ahmed b. Hanbel)

Bu hadis bizce çok önemlidir ve hakkında sayfalar dolusu yazı yazılabilir ama bence anlamsız. Zira bu zaten yapılmış. Özellikle Şia, sünnilerin kendi kaynaklarında geçen bu hadisi kullanıp Ömer b. Hattab'a saldırmakta. Sünnilerin de buna karşı savunmaları var ama kelimenin tam anlamıyla özrü kabahatinden büyük savunmalar. Merak edenler bu tartışmalara bakabilirler. Biz burada olaya farklı bir açıdan yaklaşacağız:

  • Şayet bu hadis gerçek ise, hadislere gerek olmadığını gösteriyor. Yok bu hadis uydurma ise, en sahih kaynaklara uydurmaların girebildiğini gösteriyor ve hadislere olan güveni yok ediyor.
  • Geleneksel çevrenin bazı putları var yazarsam, bu cümle tepki çeker. Bu nedenle geleneksel çevrenin bazı tabuları var diyelim. Bu tabulardan biri hadisler, diğeri ise sahabeler (daha bir sürü tabu var). Bu hadis iki tabuyu birbiri ile çelişkiye düşürüyor.



Gelelim hadis incelemesine: Bu hadisi iki bakış açısı ile inceleyebiliriz:

Birinci Bakış Açısı - Hadisler de Kuran gibi vahiydir anlayışı ile hadis incelemesi:


(Önemli Not: Aşağıda kullanılan ayetler; hadisler de Kuran gibi şeri delildir diyenlerin kullandığı referanslardır ve ayetleri bağlamından kopuk ele almaktadırlar. Biz bu delilleri, hatalı olduklarını göstermek için kullanmaktayız. Yoksa ayetler aşağıdaki gibi anlaşılamazlar.)

Ömer burada Allah Rasulü'nün bir emrine muhalefet etmiştir. “bana bir kağıt verin...” emrine uymamıştır. Halbuki Allah Rasulü'nün emrine uymamak ağır bir suçtur:

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ [٢٤:٦٣

...O'nun (peygamberin) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. (Nur 24:63)

Gene burada Allah Rasulü “...size bir vasiyet yazayım ki, yoldan sapmayasınız” buyurmuştur. Açıktır ki Allah Rasulü heva ve hevesinden konuşmaz, zira onun bütün söyledikleri vahiydendir. Özellikle Müslümanların yoldan sapmaması için yazacağı bir vasiyet elbette Allah'tan bir vahiy olacaktır.


(وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ) O, hevadan (arzularına göre) konuşmaz. (Necm 53:3) - (إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ ) O (konuşması), vahyedilenden başkası değildir (Necm 53:4)

Madem Allah Rasulü'nün tüm konuşmaları vahiydir, şüphesiz ki ölüm döşeğinde iken yapacağı son vasiyet de vahiy olacaktı. İşte Ömer bu hareketi ile vahye engel olmuştur (!)

Şüphesiz deliller arttırılabilir. Ama, istenildiği kadar tevil yapılsın, hadisler de Kuran gibi delildir anlayışına sahipseniz, bu mızrağı çuvala sığdıramazsınız. Bu durumda da ister istemez Ömer hakkında şüphe duymanız gerekir. İyi ama hadisler buna da engel oluyor. Nitekim Allah Rasulü “ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayete ulaşırsınız” demiştir.

Merak etmeyin aynı hadislerde mesela şu da geçiyor:

Kıyamet günü ashâbımın önde gelenlerinden bazısını getirip amel defteri siyah olanlarla birlikte haşredecekler. Ben “Allah'ım! Onlar benim Ashâbım!” dediğimde, şu cevabı duyacağım: “Senden sonra bu Ashâbının neler yaptıklarını bilmiyorsun!” O zaman ben de o salih kulun sözlerini (Mâide, 117'de Hz. İsa'nın sözü kastediliyor) tekrarlayacak “..Ve ben aralarında bulunduğum sürece amellerine şahittim onların, beni aralarından aldıktan sonra de kendin şahid oldun” diyeceğim. Bunun üzerine bana şöyle denilecek: "Sen aralarından ayrılır ayrılmaz bunlar mürted olup dinden çıktılar ve eski hallerine döndüler." (Sahihi Buhâri, Mâide Suresi tefsirinde, Sahihi Tirmizi, "Saffet-ul Kıyâme" ve "...Mâ câe fî şa'nul Heşr..." babları ve Tâhâ Suresi tefsiri kısmında.)

Bu hadise göre sahabenin içinden, hatta önde gelenlerinden mürted olanlar çıkacak. Ne ilginç, hangisine uyarsak uyalım hidayete ulaşacağımız sahabenin içinden mürted olanların çıkacağını gene Allah Rasulü söylüyor.

Acaba Ömer de (haşa) mürted olanlardan mı ? Baksanıza vahye engel oluyor, Allah Rasulü'nün emrine muhalefet ediyor.

Maalesef hadisleri dinin 2. kaynağı yaparsanız ulaşacağınız sonucun bu olması kaçınılmaz.

İkinci Bakış Açısı: Vahiy olan sadece Kuran'dır anlayışı ile hadisi incelemek:


Allah Rasul'ü ölüm döşeğindedir ve Müslümanların sapmaması için bir şey yazmaktan bahseder. Şimdiye kadar kendinden Kuran'dan başka bir şey yazdırmayan, kendi sözlerinin yazılmasını yasaklayan peygamberin bu durumu Ömer'i rahatsız eder ve bu davranışını hastalığına vererek, o güne kadar Allah Rasulü'nün kendine öğrettiği ilkeye göre hareket eder. “Bizim yanımızda Allah'ın kitabı var, o bize yeter”

Nasıl, bu açıklama daha tutarlı değil mi ?

Aslında bu açıklama bile tartışılabilir. Bizce en doğrusu bu hadisin Ömer b. Hattab'ın düşmanları tarafından uydurulup hadis kitaplarına geçtiği yönünde. Nitekim Şia bu hadisi kullanarak Halife Ömer'e olan düşmanlığına sağlam bir kulp bulmuş oluyor ve sünniler de bu konuda Şia'ya ciddi bir cevap veremiyor.

Netice olarak; hadisler o kadar güvenilmez kaynaklar ki, en doğrusu; üzerlerinde hiç düşünmemek. Zira onlar sadece zan ve zan haktan bir şey ifade etmez.

20 Nisan 2013 Cumartesi

İslam'a Göre Haram Yiyecekler

Bu konu neden bu kadar önemli ? Aslında burada bir zihniyeti sorgulamamız gerekiyor. Bugün insanlara sorsak, “yenilmesi haram olan şeyler nedir, sayar mısın ?” diye, bize uzun bir liste verirler. Değişik bir şekilde soralım, mesela: “bazı ülkelerde at eti, hatta bazılarında köpek eti yeniyor. Sana iğrenç gelebilir, ayrı konu, ama bu etler haram mıdır ?” diye sorsak, çoğunluk bunların haram olduğunu söyleyecektir. Gene aynı kişilere “peki hiç merak edip baktın mı, bu haram olduğunu iddia ettiğin şeyler Kuran'da geçiyor mu?” diye sorsanız, çoğunun Kuran'da nelerin haram kılındığını bilmediğini göreceksiniz.

Maalesef uyduruk görüşler halk arasında Kuran'dan daha çok bilinmekte. Şimdi haram kılınan yiyecekler konusuna bir bakalım.
Burada önemli olan husus şudur: Hadislerin Kuran'dan başka 2. bir kaynak olduğunu savunanlar, çoğu zaman hadislerle Kuran'ın açık emirlerine muhalefet etmektedirler. Haram kılınan yiyecekler, Kuran ile sahih olduğu zannedilen hadislerin ne kadar çelişkili olduğunu gösteren bariz bir örnektir. Bu konu üzerinde bu nedenle durulmuştur.


Mezheplere Göre Haramlar


Önemli Not: Mezheplerin haramları kısmını hızlıca okuyabilirsiniz. Anlamaya çalışmayın. Bilmemiz gereken tek şey, mezheplerin haram listesini oluştururken Kuran + hadis demeleridir. Kendi aralarındaki farklılıklar da, çelişkili hadislerden kaynaklanmaktadır.

Eti yenmeyen kara hayvanları: Domuz, kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, leopar, panda, panter, çita, jaguar, puma, sincap, samur, sansar, kokarca, goril, maymun türleri, sırtlan, fil, köpek, kedi, kunduz, porsuk, vaşak, çakal, tilki, gelincik gibi avını köpek dişiyle yakalayan yırtıcı hayvanlar yenmez. (Şafii mezhebinde tilki, sırtlan, samur, sincap ve gelincik yenir)
Kurt, aslan ve kaplan gibi yırtıcı hayvanların yenmesi cumhura göre haramdır, Malikîlere göre mekruhtur.
Köpeklerin, ehli eşeklerin ve katırların yenmesi haramdır. Çünkü köpek pis şeylerdendir. Bunun delili ise Peygamber'in: “Köpek pistir, onun bedeli de pistir.” (Bu hadisi İmam Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud ve sahih olduğunu belirterek Tirmizî ve Neseî, Rafı' b. Hadîc'den şu şekilde rivayet etmiştir: “Köpeğin kıymeti pistir.” Neylü'l-Evtâr, V, 143, 284) Diğer taraftan Peygamberimiz Hayber günü ehli eşeklerle katırların etlerini yemeyi yasaklamıştır (Bu hadisi Hakim el-Müstedrek'lc, Câbir b. Abdullah'tan rivayet etmiş ve Müslim'in şartına göre sahih bir hadis olmakla birlikte Buharî de Müslim de rivayet etmemişlerdir, demiştir. Nasbu'r-Râye, IV, 197) Malikîlerce muteber olan görüşe göre, ehlî kö­pek mekruhtur; fakat köpek balığı mubahtır.
At ve eşekten doğan katır ile yabanî eşek ile ehlî eşekten doğan eşek gibi, eti yenen ve yenmeyenin birleşmesinden doğan da haramdır. Çünkü böyle bir hayvan birisi yenen, ötekisi yenmeyenden halk edilmiştir. Bu sebepten dolayıharam kılıcı, helâl kılana takdim edilir (el-Mühezzeb, I, 249; Muğni'l-Muhtâc, IV, 303; Keşşâfu'l-Kınâ', VI, 190) kaidesiyle amel etmek üzere haram yönü ağır basar.
Şafiîlerle Hanbelîlere ve İmam Ebû Hanife'nin iki arkadaşına göre: Asil olsun olmasın, bütün çeşitleriyle atların yenilmesi helâldir. Çünkü Peygamberimiz Hayber günü buna izin vermiştir. Ebû Hanife ise at etinin yenilmesinin tenzihen mekruh olduğunu söylemiştir. Çünkü at etinin yenilmesini yasaklayan hadis varit olmuştur (Ebû Dâvud, Neseî ve İbni Mace, Hâlid b. el-Velid'den rivayet etmişlerdir. Nasbu'r-Râye , IV, 196. Mâlikî mezhebinde meşhur oları görüş ise, at etinin haram kılınmasıdır. (Bidâyetul-Müctehid, I, 455; eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 117)

Eti yenmeyen kuşlar: Doğan, şahin, akbaba ve bunlara benzer yırtıcı kuşların yenilmesi de haramdır. Malikîler ise, yarasa müstesna bunların mu­bah olduğunu söylemişlerdir. Racih oları görüşe göre yarasanın yenilmesi mekruh­tur.

Deniz hayvanları: Hanefi mezhebi hariç diğer üç mezhepte deniz ürünlerinin hepsi yenir. Hanefi'de ise balık şeklinde olmayan hiç bir hayvan yenmez. Mesela, ahtopot, kalamar, karides, yengeç, midye, istiridye gibi şeyler haramdır.  

 

Kuran'da Haram Kılınan Yiyecekler

 

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللَّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [٢:١٧٣
O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.(Bakara 2:173)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ أُحِلَّتْ لَكُم بَهِيمَةُ الْأَنْعَامِ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنتُمْ حُرُمٌ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ [٥:١
Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir. (Maide 5:1)

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ذَٰلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [٥:٣
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.(Maide 5:3)

ذَٰلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ عِندَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ [٢٢:٣٠
Emir budur, Allah'ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının. (Hacc 22:30)

قُل لَّا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [٦:١٤٥
De ki: “Bana vahyolunanda, yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak; leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki bu gerçekten pistir- yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan müstesna. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)” Çünkü Rabbin çok bağışlayandır, merhamet edendir. (Enam 6:145)

وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ [٦:١١٩
Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir. (Enam 6:119)

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [١٦:١١٥
O size sadece ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (Nahl 16:115)

Şimdi, bu kadar ayetten sonra ilk dikkatimi çeken şu oldu: Alt tarafı haram kılınan 3 şey var + Allah'tan başkası adına kesilenleri de sayarsak 4 şey. Ve bu kadar basit bir hükmün bir yerde geçmesi aslında yeterli. Fakat gördüğüm kadarı ile; Bakara (2:173), Maide (5:3), Enam (6:145), Nahl(16:115) ayetlerinde bunlar sayılmış. Anlaşılması zor bir husus olduğu için mi 4 yerde sayılıyor? Ayrıca bazı yerlerde de, size sayılanlar dışında haram yoktur diye ayrıca bu konuya vurgu yapılıyor. Acaba bu kadar tekrar ile Allah-u Teala'nın muradı ne olabilir ?

Şöyle düşünelim: Bir ilah düşünün ki, insanlara yiyecek hususunda sadece 4; yalnız 4 adet yasak koysun. Ve gene düşünün ki, insanların Allah adına başka yasaklar koymasına engel olmak istesin. Bu durumda bu ilahın nasıl hitap etmesini beklersiniz ? “Bunlardan başka bir şey haram değildir” ne kadar açık söylenebilir ?
Belki insanlar Rasul'ü adına bazı yasaklar uydurabilir. Bu durumda “Rasul'ün Allah'tan bağımsız yasak koyma yetkisi mi olurmuş ?” demeyin. Geleneksel anlayışa göre Allah Rasulü'ne Kuran'dan başka; sünnet, hikmet adıyla da anılan ikinci bir vahiy indirilmiştir. Belki Kuran'da değil ama, (haşa) diğer vahiyde haram listesi arttırılmış olabilir. O zaman Enam 6:145 ayetine biraz derinlemesine bakalım:

(قُل) Kul – de ki: (Rasulü'nün ağzından söylensin ki, sonradan onun adına da bir şey uydurulamasın).
(لَّا أَجِدُ) La ecidu – bulamıyorum
(فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ) fi ma uhiye ileyye - Bana vahyolunanda (dikkat edin, Kuran'da demiyor, bana vahyolunanda diyor ki, Kuran'dan başka bir vahiyle yasaklanmıştır denilemesin)
(مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ) muharramen ala taimin yat'amuhu – yiyen kimse için haram kılınmış
( إِلَّا) illa – şunlar müstesna...

Ayetin devamında haram kılınan yiyecekler sayılıyor.

Arapçada (La ... illa...) kalıbı şu şekilde kullanılır: Önce bir şey olumsuzlanır, mesela; La ilahe dediğimizde, ilah yoktur demiş oluruz; sonra illa ile bunun istisnası gelir. illAllah kelimesi ile Allah'tan başka ilah olmadığını anlarız.

Burada da haram emri; şu, şu, şu haramdır şeklinde gelmiyor, haram kılınan bir şey olmadığı “la-illa” kalıbı ile söylenip önce hiç bir haram yiyecek yoktur denilip, sonra haramlar sınırlandırılıyor.

Şayet şunlar haram kılınmıştır şeklinde bir hitap gelseydi, “iyi ama, Allah bunlar haram kılınmıştır diyor, bunlardan başka şeyler haram kılınmamıştır demiyor ki” denilebilirdi. Fakat burada öyle bir hitapla geliyor ki, bunlardan başka haram yoktur denilerek, listenin artmasının önüne geçiliyor. Bununla da yetinilmiyor, “De ki” emiri ile bu mesaj Allah Rasulü'nün ağzından veriliyor: “bana vahyolunanda bunlardan başka haram göremiyorum”. Bu sayede uyduruk hadislerle de haram listesinin arttırılmasının önüne geçiliyor.

Bunlardan başka şeylerin haram olmadığı, ancak bu kadar net anlatılabilir, çeşitli tevillerle haram listesinin arttırılmasının önüne de ancak bu kadar net bir ayetle geçilebilir. Bu kadar net / kesin bir ayetten sonra, hala Kuran'da yazılanlardan başka şeyler de haram kılınmıştır denilirse; o zaman aşağıdaki ayetlerin muhatabı olma tehlikesi vardır.


وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ
١٦:١١٦]
Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar. (Nahl 16:116)

سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ [٦:١٤٨
Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (Enam 6:148)
قُلْ فَلِلَّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ [٦:١٤٩
De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi." (Enam 6:149)
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَا فَإِن شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ [٦:١٥٠
De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin". Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk tutuyorlar. (Enam 6:150)

قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ آللَّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللَّهِ تَفْتَرُونَ [١٠:٥٩
De ki: Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz ? (Yunus 10:59)

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ [٧:٣٢
De ki: “Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış ?” De ki: “Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur.” İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz. (Araf 7:32)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ [٥:٨٧
Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. (Maide 5:87)

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا [٢٥:٣٠
Ve Rasul dedi ki: “Rabbim; gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş olarak bıraktılar.” (Furkan 25:30)

16 Nisan 2013 Salı

Kuran Detaylıdır

Gelenekçiler Kuran'ın mücmel olduğunu iddia ederler. Onlara göre Kuran genel hatlardan bahseder, sünnet onu açıklar, detaylandırır. İzahata geçmeden önce Kuran'ın kendini nasıl tarif ettiğine bakalım:

الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ [١١:١
Elif Lâm Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır. (Hud 11:1)

وَلَقَدْ جِئْنَاهُم بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [٧:٥٢
Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik. (Araf 7:52)
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ [٤١:٣
Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır. (Fussilet 41:3)
وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ [٦:١٢٦
İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık. (Enam 6:126)
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ [٥٤:١٧
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kamer 54:17)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ [٥٤:٢٢
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kamer 54:22)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ [٥٤:٣٢
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kamer 54:32)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ [٥٤:٤٠
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kamer 54:40)

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَىٰ هَٰؤُلَاءِ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ [١٦:٨٩
Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik. (Nahl 16:89)

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِن جِئْتَهُم بِآيَةٍ لَّيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ [٣٠:٥٨
Andolsun ki, biz insanlar için bu Kur'ân'da her türlü meselden örnekler getirdik. Yemin ederim ki, sen onlara başka bir âyet de getirsen o kâfirler yine: "Siz yalancılardan başkası değilsiniz." diyeceklerdir. (Rum 39:58)

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ [٣٩:٢٧
Yemin ederim ki, bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler. (Zümer 39:27)
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا [١٧:٨٩
Yemin olsun ki biz bu Kur'ân'da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler. (İsra 17:89)

وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ [٢٤:٣٤
Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. (Nur 24:34)

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا [١٨:٥٤
Şüphesiz biz, bu Kur'ân'da insanlara çeşitli mânâları türlü misallerle açık olarak verdik. İnsan ise, her şeyden çok mücadelecidir. (Kehf 18:54)

وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَىٰ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ [١٠:٣٧
Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. (Yunus 10:37)

أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ [٦:١١٤
Allah, size Kitab'ı açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma. (Enam 6:114)

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا [١٧:٤١
Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. (İsra 17:41)
 
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا [١٧:٩
Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler. (İsra 17:9)

Yukarıda sıralanan bütün ayetlerin ortak özelliği, Kuran'ın detaylı, açıklanmış olduğu şeklinde hitaplarla gelmesidir. Bütün bunlara rağmen, gene de insanın aklında bir şüphe kalabilir ve gelenekçi düşüncenin etkisi ile: “iyi ama, Kuran kendini detaylı olarak nitelendirdiği halde, hiç de detaylı bir kitap değil” diye düşünebilir. Bu düşünce, şüphesiz Kuran'dan uzak olma ve dini bilgi olarak Kuran'dan çok; hadis, mezhep görüşü gibi bilgileri öğrenmekten kaynaklanmaktadır. Aşağıda değişik konularla ilgili Kuran'ın gerekli olduğu zaman nasıl detay verdiğini, nasıl açıklamalarda bulunduğuna ilgili örnekler vardır. Bu örnekler değişik konulardan seçilmiştir ve hızlı bir göz atmayla bile Kuran'da pek çok detaylı açıklamanın olduğu görülmektedir.

لَّيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ [٢٤:٦١
Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduğunuz (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin)den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep birarada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız. (Nur 24:61)

Yani bu ayetten sonra söylenecek bir şey yok. Yakınlarınızın evlerinden... yeterli değil midir? Babalarınızın evlerinden, amcalarınızın evlerinden, vb... bu ayeti gördükten sonra da bir kişi Kuran detaylı değildir, detay sünnet tarafından verilir derse, diyecek bir söz bulamıyoruz.

Aslında tek başına bu ayet bile Kuran'ın gerektiği kadar detay verdiğine ispat olarak yeter ama biz gene devam edelim:

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ذَٰلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [٥:٣
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir. (Maide 5:3)

Leşin ne olduğu bellidir. Ama bu bile gerek olduğu için detaylıca açıklanmıştır.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِّن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ [٢٤:٥٨
Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman ve Akşam namazından sonra... Bunlar, sizin özel üç vaktinizdir. Bunların dışında, birbirinizin yanına girip çıkmakta bir sakınca yoktur. Allah ayetleri size böyle açıklar. Allah Alimdir, Hakimdir. (Nur 24:58)

Emrimiz altındakilerin ve çocukların hangi saatler altında izin alarak yanımıza gireceği gibi bir detay verilen kitaptan bahsediyoruz. Kuran detay vermeyecek olsa şüphesiz bu da sünnete bırakılırdı.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَإِن كُنتُم مَّرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَٰكِن يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ [٥:٦
Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da. Eğer cünüpseniz yıkanın; eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Maide 5:6)

Bu ayette de abdest nasıl alınır detaylıca anlatılmış, abdesti bozan hususlar belirtilmiş, hastalık veya yolculuk durumu yahut insanın başına çok nadir gelebilecek su olmadığı durumda abdest yerine nasıl teyemmüm alacağımız da anlatılmış. Madem Kuran detay vermiyor, madem detaylar sünnetle açıklanıyor, bu detaylar neden verilmiş ?

وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلَاةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا [٤:١٠١
Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (Nisa 4:101)
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِن وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَىٰ أَن تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا [٤:١٠٢
Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (Nisa 4:102)

İnsanın başına gerçekten çok nadir gelecek savaş ortamında, korku anında namazın nasıl kılınacağı gibi bir detay bile Kuran'da açıklanmış. Hatta bu sırada yağmurun yağma ihtimali bile eksik bırakılmamış. Şayet Kuran detay vermiyor olsaydı, bu detayı da vermez ve açıklamayı sünnete bırakırdı.



Peki gelelim en önemli noktaya. Peki ama, Kuran'da bütün detaylar var mıdır ? Hadislerde açıklanan öyle şeyler var ki, onları Kuran'da bulamıyoruz. Bu konu hakkında ne diyebiliriz ?


Bakara suresinde geçen şu meşhur olayı hatırlayalım isterseniz:

وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُوا بَقَرَةً قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ [٢:٦٧
Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. (Bakara 2:67)



قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ [٢:٦٨
"Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arasıdır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi. (Bakara 2:68)



قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ [٢:٦٩
Dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi. (Bakara 2:69)




قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِن شَاءَ اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ [٢:٧٠
"Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah biz doğruyu buluruz" dediler. (Bakara 2:70)




قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَّا شِيَةَ فِيهَا قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ [٢:٧١
O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. "Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse yapmayacaklardı. (Bakara 2:71)

Maalesef hadislerde açıklanan detaylar tıpkı Yahudilerin sorduğu detaylar gibi detaylardır. Ve gene maalesef yahudiler hiç olmazsa bu detayları yanlarında bulunan Musa peygambere sormuş ve doğru cevap almışlardır. Halbuki bizim Kuran'da bulamadığımız detaylar zaten gerekli olmadığı için verilmemiş detaylardır ve bu detaylarla ilgili baktığımız kaynaklar baştan sonra çelişkilerle / uydurmalarla doludur. Oysa ilke bellidir. Bir şey açıklanmamışsa, unutulduğu için değildir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ [٥:١٠١
Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır. (Maide 5:101)