28 Haziran 2013 Cuma

Hikmet Nedir ?

Kuran'da geçen Hikmet terimini, “hadis” / “sünnet” / “Kuran dışı vahiy” olarak anlayanlar; “ayetlerde Kitap ve Hikmet denilmektedir, o halde hikmet; kitaptan/Kuran'dan farklı bir şeydir” diye kendilerince delil getirmektedirler.

Sözgelimi  (وَأَنزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ) “Allah sana Kitap ve Hikmet verdi...”(Nisa 4:113) ayetini ele alalım. Bu ayetten; Allah Rasul'üne kitaptan başka bir şey daha verildiği anlaşılıyor. Acaba öyle midir?

Bunun için Arapça'da “ve” bağlacının kullanımına bakmamız gerekiyor: Arapça'da “ve” bağlacı, sadece birbirinden farklı iki şeyi birleştirmek için kullanılmaz. Bununla ilgili iki örneğe bakalım (Akıllarda soru işareti kalmasın diye; örnekler Arapça bilgisinden şüphe duyulmayacak kişilerden alınmıştır)

Mevdudi Tefhimul Kuran'da (قَدْ جَاءَكُم مِّنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ...)“...Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.” (Maide 5:15) ayetinin tefsirinde: “Burada ehlikitaba nur ve kitap olarak iki farklı şey gelmemiştir. Apaçık bir kitap olarak nur gelmiştir...” diyerek, sırf arada “ve” bağlacı var diye; iki farklı şey anlaşılamayacağını belirtir.

İkinci örnek: (تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ) “Melekler ve Ruh, miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.” (Mearic 70:4) ayetinde, Razi; burada Ruh'tan kastedilen Cebrail'dir der. Onun ayrıca belirtilmesini ise; “onun büyüklüğüne, Allah katındaki değerine, melekler arasındaki saygın konumuna işaret etmek içindir” diye tanımlar. Kısacası sırf arada “ve” bağlacı var diye Melekler ve Ruh'u birbirinden farklı iki şey olarak algılamaz.

Şüphesiz Kuran'da bunun gibi sayısız örnekler verilebilir. O halde, “ve” bağlacının, Türkçe'deki gibi sadece birbirinden farklı iki kelimeyi bağlamak için kullanılmadığını gördüğümüze göre; burada hangi anlamda kullanılmış olabilir? Acaba Allah Rasul'üne verilen;
  • Kuran ve Hikmet olarak iki farklı şey midir?
  • Yoksa Hikmetli Kuran mıdır ?

Bunun için Kuran'ın bütünlüğüne bakmamız gerekmektedir. Zira yukarıdaki hangi anlamın doğru olduğunu ancak Kuran'ı bütünlüğü ile incelersek görebiliriz:

ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ [٣:٥٨ 
Bunları sana hikmetli zikir olan ayetlerden okuyoruz.(Al-i İmran 3:58)

 الر- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ [١٠:١  
Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli Kitab’ın ayetleridir. (Yunus 10:1)

 تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ [٣١:٢  
Bunlar hikmetli Kitab'ın ayetleridir (Lokman 31:2)

 وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ [٣٦:٢  
Hikmetli Kur'ân'a andolsun (Yasin 36:2)

Tek başına yukarıya yazdığımız dört  ayet bile, “Kitap ve Hikmet” tamlamasının nasıl anlaşılacağını netleştirmektedir. Ancak biz örneklerimize devam edelim:

وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا [١٧:٢٦
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. (İsra 17:26)

وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلًا مَّيْسُورًا [١٧:٢٨
Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. (İsra 17:28)
 
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَىٰ عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا [١٧:٢٩
Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, pişmanlık içinde kalakalırsın. (İsra 17:29)

إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ - إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا [١٧:٣٠
Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir. (İsra 17:30)

وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلَاقٍ - نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ - إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا [١٧:٣١
Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size Biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hata (suç ve günah)dır. (İsra 17:31)

وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا - إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا [١٧:٣٢
Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur. (İsra 17:32)

وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ  وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ  إِنَّهُ كَانَ مَنصُورًا [١٧:٣٣
Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür. (İsra 17:33) 

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ - وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ - إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولًا [١٧:٣٤
Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. (İsra 17:34)

وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ - ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا [١٧:٣٥
Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. (İsra 17:35)

وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ - إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَٰئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا [١٧:٣٦
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra 17:36)

وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا - إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا [١٧:٣٧
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin. (İsra 17:37)

كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِندَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا [١٧:٣٨
Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin Katında da hoş olmayanlardır. (İsra 17:38)

ذَٰلِكَ مِمَّا أَوْحَىٰ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ - وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتُلْقَىٰ فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا [١٧:٣٩
Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın. (İsra 17:39)

Allah-u Teala; İsra Suresi 26-38. ayetler arasında; inananlara bazı öğütler veriyor ve 39. ayette de verdiği tüm bu öğütlerin HİKMET olduğunu söylüyor. 


ادْعُ إِلَىٰ سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ - وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ - إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ - وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ [١٦:١٢٥
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl 16:125)

Şimdi bu ayette geçen “hikmetle çağır...” emri; hakikaten Buhari, Müslim, Tirmizi'de geçen hadislerle çağır anlamında mıdır? Bu anlayış, ayetin bütünlüğüne uymakta mıdır?


يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ - وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا - وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ [٢:٢٦٩
Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Bakara 2:269)

Allah-u Teala kime dilerse hikmet'i vereceğini söylemekte ve ayetin sonunda bu kişilerin temiz akıl sahipleri olduğuna işaret etmektedir. Hikmet Kuran'dan başka yolla verilen vahiy ise; Allah'ın hikmet verdiği herkes peygamber olmayacak mıdır?


Oysa, HİKMET; Bilgelik olarak Türkçe'ye çevrilse, mana yerine oturacaktır. Hikmet'in Kuran dışı ekstra vahiyler olduğuna dair herhangi bir delil olmadığı gibi; böyle anlamak pek çok ayeti anlamsız bırakmaktadır.

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ [٣:٤٨
(Allah) Ona (İsa) kitabı ve bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i İmran 3:48)

Allah-u Teala İsa peygambere dört farklı şey mi öğretecek? Kitap ve Hikmet ve Tevrat ve İncil. Tevrat ve İncil zaten kitap değil mi? Ayetin şu çevirisi daha tutarlı olmuyor mu?: “Allah O'na Hikmetli Kitap Olan Tevrat ve İncil'i öğretecek.”

Hikmet; Kuran'ın bir parçası / özelliği / sıfatıdır. Kuran'ın bunun gibi bir sıfatı daha vardır:

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا [٢٥:١
Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren  ne Yücedir. (Furkan 25:1)

وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ [٢:٥٣
Yola gelmeniz için de Musa'ya Kitab'ı ve Furkan'ı verdik. (Bakara 2:51)

Nasıl ki, sırf arada “ve” bağlacı var diye Musa Peygambere Kitap ve Furkan olarak iki farklı şey indirildiğine inanmıyorsak; Furkan'ın doğruyu yanlıştan ayıran anlamında, Kuran'ın bir sıfatı olduğunu biliyorsak: Aynı şekilde Hikmet de Bilgelik anlamında Kuran'ın bir sıfatıdır.

22 Haziran 2013 Cumartesi

Peygamberlere Uymak

Peygamberleri; olduklarından farklı bir konumda değerlendirenlerin kullandıkları ilginç bir AKLİ delil vardır. Derler ki; “Allah neden bir insan yolladı? Şayet sadece Kuran yeterli olsaydı, Allah Kuran'ı bir kitap olarak gönderirdi. Halbuki Allah bir insan yollamıştır, çünkü sadece Kuran yetmez; Kuran'ın uygulamasını gösteren bir insana ihtiyaç vardır. O halde Kuran yazılı kitaptır, peygamber onun uygulamasıdır. Kuran teoridir, hadis pratiktir...”

Şimdi bu iddiayı incelemeye çalışalım:

Önemli Not: Kuran'da geçen NEBİ ve RASUL kavramları, meallerin çoğunda PEYGAMBER olarak çevrilmekte ve aradaki fark gözden kaçmaktadır. Bu, ciddi bir hatadır. Bununla birlikte, şu an incelediğimiz konu itibari ile; Rasul ve Nebi kavramı arasındaki fark önemli olmadığı için; konuyu daha da kompleks hale getirmemek adına özellikle göz ardı edilmiştir.

Rasullere Kendi Kafamızdan Görev Uyduramayız

Rasullerin görevinin tebliğ olduğu Kuran'da on bir (11) yerde geçmektedir. Bu ayetlerde Rasul'ün görevinin (الْبَلَاغُ) belağ – tebliğ olduğu belirtilmiştir. Fakat bu; şu ibareyle gelmemiştir: “Rasul'ün görevi tebliğdir.” Şayet böyle bir ibare ile gelseydi, Rasullerin başka görevleri de var, burada yalnız biri belirtilmiş denilebilirdi. Fakat bu görevlendirme, Rasullerin başka bir görevi olmadığını ifade edecek kalıplarla gelmişlerdir.

  • Bu ayetler ya, (إِلَّا) illa – sadece edatı ile gelmiştir ki; bundan başka görevi yok şeklinde anlaşılır. Kelime-i tevhid'den bildiğimiz illa edatı, Rasul'ün bundan başka bir görevi olmadığını açıkça kanıtlar.

  • Ya da Rasul'ün görevi olan tebliğ, (أَنَّمَا) innema – sadece / yalnızca edatı ile beraber kullanılmıştır. Bunun anlamı da Rasullerin tek görevinin tebliğ olduğudur.

Arzu edenler sözlüklerden bu iki edatın kullanımını araştırabilirler. Şimdi ayetlere bakalım:

   قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ [٣٦:١٦      وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٣٦:١٧
Dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.” (Yasin 36:16)
Bize düşen de sadece apaçık tebliğ etmektir.  (Yasin 36:17)

مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ    وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ [٥:٩٩
Rasul'ün üzerine düşen sadece tebliğdir. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. (Maide 5:99)

وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ     وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٢٩:١٨
Yalanlarsanız, sizden önceki toplumlar da yalanlamışlardı. Rasul'ün görevi sadece apaçık tebliğ emektir. (Ankebut 29:18)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ    فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ    وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا    وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٢٤:٥٤
De ki: Allah'a itaat edin; Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, onun sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Rasul'e düşen, sadece apaçık tebliğ etmektir. (Nur 24:54)

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا   إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ ... [٤٢:٤٨
Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir... (Şura 42:48)

وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ    كَذَٰلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ    فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [١٦:٣٥
Ortak koşanlar, Allah dilemeseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka bir şeye tapmaz ve O'nun haram ettiğinden başkasını da haram kılmazdık. Kendilerinden öncekiler de böyle davranmıştı. Elçinin açıkça tebliğ etmekten başka bir görevi mi var? (Nahl 16:35)

فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [١٦:٨٢
Yüz çevirirlerse, sana düşen, yalnızca açık bir biçimde tebliğ etmektir. (Nahl 16:82)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ   فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٦٤:١٢
Allah'a uyunuz, Rasule uyunuz. Yüz çevirirseniz, Rasulumüzün görevi açıkça tebliğden ibarettir.(Tegabün 64:12)

وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ [١٣:٤٠
Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir. (Rad 13:40)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا     فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ [٥:٩٢
Allah'a itaat edin, Rasul'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Rasulümüze düşen sadece apaçık tebliğdir. (Maide 5:92)

فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ    وَقُل لِّلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ    فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوا    وَّإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ   وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ [٣:٢٠
Seninle tartışırlarsa, “Ben ve beni izleyenler kendimizi Allah'a teslim ettik” de. Kitap verilenlere ve ümmilere, “Teslim oldunuz mu” de. Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar. Yüz çevirirlerse, görevin sadece tebliğ etmektir. Allah kulları görür. (Al-i İmran 3:20)

O halde altı yerde “illa”, beş yerde de “innema” edatı ile; kafamıza iyice kazınmıştır ki, Rasullerin görevi SADECE tebliğdir. Bu kadar net ayetlere rağmen, onların başka bir görevi olduğunu iddia edemeyiz.

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ   وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ    وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ   إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ [٥:٦٧
Ey Rasul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni halktan koruyacak. Allah inkarcıları doğru yola iletmez. (Maide 5:67)


Elbette Rasullerin görevi Kuran'da sadece “tebliğ” kelimesi ile geçmemiş, başka kelimeler de kullanılmıştır. Ancak bu kelimelere baktığımız zaman; bunun tebliğ anlamı altında toplandıkları görülmektedir. Şimdi onlara da bakalım (konu uzamasın diye bir kaç örnek verilecektir. Arzu edenler Kuran'da arama yaparak diğer örneklere de bakabilirler.)


Uyarmak / Korkutmak (نذر)

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ   وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ [٢١:٤٥
De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum”. Ne var ki, sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmez. (Enbiya 21:45)

Müjdelemek (بشر)

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا [٣٣:٤٧
İnananlara, Allah'tan büyük bir lütfa ulaşacaklarını müjdele. (Ahzab 33:47)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا   وَنَذِيرًا [٢٥:٥٦
Biz seni bir müjdeleyici ve uyarıcı olmaktan başka bir görevle göndermedik. (Furkan 25:56)

Beyan etmek(بين)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ    وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ [١٦:٤٤
(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (Nahl 16:44)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ    وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [١٦:٦٤
Sana bu kitabı indirdik ki, anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine beyan edesin. Bu kitap, inanan bir topluluk için bir yol göstericidir, bir rahmettir. (Nahl 16:64)

Bir takım müfessirler, bu ayette geçen beyan kelimesini; Kuran'ın bütünlüğüne muhalefet edercesine “kapalı olan bir şeyi açıklamak” olarak tevil etmişler ve bunun da Kuran'la değil başka bir vahiyle(!) olacağını söylemişlerdir. Bu, şimdiye kadar yazdığımız tüm ayetlere muhalefet etmektedir. Kaldı ki beyan ibaresi, Rasullerin haricinde ehli kitap için de kullanılmış ve beyan'ın tebliğ / duyurma anlamında olduğu, saklamanın zıddı olduğu Kuran tarafından açıklanmıştır.

وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا         فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ [٣:١٨٧
Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara beyan edeceksiniz, onu gizlemeyeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür. (Ali-İmran 3:187)

Öğretmek / Sorulanlara cevap vermek

Elbette tebliğin gereği olarak Rasuller kendilerine indirilen vahyi insanlara öğretiyor ve sorulara cevap veriyorlardı.

لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ [٣:١٦٤
Allah inananların içinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara hikmetli kitabı öğreten bir elçiyi göndermekle iyilikte bulundu. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler! (Ali İmran 3:164)

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ [٦٢:٢
O ki, ümmilerin arasından, kendilerinden olan bir elçi göndermiştir ki onlara O'nun ayetlerini okuyor, onları temizliyor ve onlara hikmetli kitabı öğretiyor. Bundan önce onlar apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı. (Cuma 62:2)

Yukarıdaki ayetlerden net bir şekilde anlaşılacağı üzere, Rasullerin insanlara öğretmesi gene kendilerine yollanan kitapla olmaktadır. Bu konuyla ilgili bir-iki örnek aşağıda verilmiştir:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ    قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا   وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ   كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ [٢:٢١٩
Sana sarhoş edicilerden ve kumardan sorarlar. De ki: “O ikisinde büyük bir günah ve insanlar için yararlar var; ancak günahları yararlarından daha büyüktür”. Ayrıca, sadaka olarak neyi vereceklerini senden sorarlar: “Artanı” de.  Allah ayetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz. (Bakara 219)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ   قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِي الْمَحِيضِ   وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ   فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ   إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ [٢:٢٢٢
Sana aybaşı halini sorarlar, De ki: “O bir rahatsızlıktır. Aybaşı halinde olan kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve ondan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Kurtuldukları zaman Allah'ın size uygun gördüğü yerden onlarla cinsel ilişkide bulunun. Allah yönelenleri sever, arınanları sever.” (Bakara 2:222)

يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ   إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ   وَهُوَ يَرِثُهَا إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ    فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ   وَإِن كَانُوا إِخْوَةً رِّجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ    يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّوا    وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ [٤:١٧٦
Sana danışıyorlar. De ki: “Allah size eşsiz ve çocuksuz olan kişinin mirası hakkında şu hükmü açıklıyor: Ölen erkeğin çocuğu olmayıp bir kız kardeşi varsa, bıraktığı mirasın yarısı kız kardeşinindir. Fakat, (ölen kişi) çocuğu olmayan kız kardeşse, erkek kız kardeşinin mirasının tamamını alır. Varisler iki kız kardeş ise, bırakılanın üçte ikisi onlarındır. Kardeşler, erkeklerden ve kadınlardan oluşuyorsa, erkeğe kadının iki katı kadar pay verilir.” Şaşırmamanız için Allah size böylece açıklıyor. Allah her şeyi Bilendir. (Nisa 4:176)

Şimdiye kadar incelediğimiz bütün ayetlerden; Rasullerin görevinin SADECE tebliğ olduğunu gördük. O halde Rasuller yalnız kendilerine verilen vahyi iletmekle görevlidirler, başka bir görevleri yoktur. Bu kadar net/kesin ifadeli ayetlere rağmen, Rasullerin başka görevleri daha olduğunu söylemek Kuran'da çelişki olduğunu iddia etmektir. Ancak, Rasulleri kendi kafalarında farklı şekillendiren kişiler bazı ayetleri anlamlarından kopuk ele alarak genel olarak Rasullerin, özel olarak da Allah Rasulü'nün Kuran'dan başka vahiy de getirdiğini iddia etmektedirler. Her ne kadar bu konu Peygambere Uymak / İtaat Etmek Ne Demektir? başlıklı yazımızda incelenmiş olsa da; burada yanlış anlaşılan iki konuyu hızlıca incelemekte fayda vardır:

Rasullerin Helal – Haram Kılma Yetkisi

Bu iddiada olanlar “...onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar”(Araf 7:157) mealindeki ayeti delil getirmekte ve Allah Rasulü'nün Kuran'dan yazanlardan başka şeyleri helal – haram kılma yetkisi olduğunu iddia etmektedirler. Aslında yapılan, ayetin içinden bir cümleyi bütünlüğünden kopararak almaktır. Ayetin tamamını okuduğumuzda konunun çok farklı olduğu görülecektir.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ    فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنزِلَ مَعَهُ    أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ [٧:١٥٧
Nitekim onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o Rasul'ü, o ümmi nebiyi izlerler. Onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılar; üzerlerindeki ağırlıkları ve onlara vurulan prangaları kaldırıp atar. Ona inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım edenler, kendisiyle birlikte indirilen ışığı izleyenler başarıya ulaşanlardır. (Araf 7:157)

Burada açıkça anlaşılacağı üzere, hitap; ehli kitabadır ve Allah Rasulü'nün önceki kitaplarda (Tevrat ve İncil) gelişinin haber verildiğinden bahsedilmektedir. Allah Rasulü yeni bir kitapla, yani Kuran'la gelecek ve eski hükümleri neshedecek, yanındaki kitabı tebliğ ederek helal ve haramı beyan edecektir. Yoksa, Kuran'dan başka helal ve haram belirleyecek değildir. Aksi, önceki ayetlerde geçen ibarelerle çelişki olacaktır. Kaldı ki, benzer mesaj sadece bizim peygamberimiz için değil, mesela İsa peygamber için de geçerlidir:

وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُم بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ    وَجِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ [٣:٥٠
(İsa) Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. (Al-i İmran 3:50)

O halde her iki ayette de kastedilen, gelen yeni Nebi'nin; eski hükümleri neshedip yeni helal-haramlar getirmesidir. Ve bu yeni hükümler de kendilerine verilen kitaplarla olmaktadır. Yoksa Rasuller/Nebi'ler kendilerine verilen kitap haricinde helal-haram koyamazlar. Nitekim şu ayet de bunu açıkça göstermektedir:

قُل لَّا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ   فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ [٦:١٤٥
De ki: “Bana vahyolunanda, yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak; leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki bu gerçekten pistir- yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan müstesna.  Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)” Çünkü Rabbin çok bağışlayandır, merhamet edendir. (Enam 6:145)

 

Rasullerin Hükmetmesi

Hükmetme kelimesini; ister konular hakkında “şu şöyledir, şu doğrudur, şu yanlıştır...” şeklinde hüküm beyan etmek şeklinde anlayalım; isterse yönetici sıfatı ile yönetmek anlamında anlayalım; sonuç değişmez. Rasullerin kendilerine indirilen kitaplara göre hükmettikleri Kuran'a göre sabittir. Burada hüküm vermeyi fikir beyan etmek değil de, insanları yönetmek olarak algıladığımız durumda; Allah Rasulü'ne verilen “hükmet” emrinin, Rasul sıfatı ile değil, devlet başkanı sıfatıyla olduğu da açıktır. O halde Rasullerin hem tebliğ, hem de hükmetme görevi vardır denilmez. Rasul olarak sadece tebliğ ile görevli idiler, insanları yönetmeleri ise Rasul sıfatı ile değil; devlet başkanı sıfatıyladır.

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ   وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ   فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ   وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ [٢:٢١٣
İnsanlar bir tek topluluktu. Allah Nebi'leri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve anlaşmazlığa düştükleri konularda halkın arasında hükmetmeleri için onlarla birlikte gerçeği içeren kitabı indirdi. Oysa kitap verilenler kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Fakat Allah, izniyle inananları onların anlaşmazlığa düştüğü gerçeğe ulaştırdı. Allah dileyeni doğru yola iletir. (Bakara 2:213)

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ    وَلَا تَكُن لِّلْخَائِنِينَ خَصِيمًا [٤:١٠٥
Biz sana Kitab'ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma! (Nisa 4:105)

Buraya kadar verdiğimiz bütün ayetler, Allah Rasulü'nün sadece Kuran'ı tebliğ ile görevli olduğunu kanıtlamaktadır. Elbette Allah Rasulü aynı zamanda bu Kuran'ı hayatına aktarmakla da yükümlüydü, ancak bu; zaten bütün Müslümanların üzerine düşen bir görevdir. Bu nedenle Kuran'ı hayatına uygulamak Rasul olmanın gerektirdiği bir görev değil, Müslüman olmanın gerektirdiği bir yükümlülüktür.

Şimdi gelelim en önemli konuya:

Rasul'ün Örnek Alınması


Her şeyden önce bilmemiz gereken en önemli nokta şudur: Allah Rasulü de bizim gibi bir insandır.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ    وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ [٤١:٦
De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor.” Artık hep O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Vay O'na ortak koşanların haline! (Fussilet 41:6)

Allah Rasul'ünün bizim gibi insan olmasının nedeni gene Kuran'da açıklanmıştır:

قُل لَّوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَّسُولًا [١٧:٩٥
De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.” (İsra 17:95)

Bizden tek farkı vahiy alması olan Allah Rasulü bizim gibi bir insandır. Allah Rasul'ü bizim için  güzel bir örnektir.

لَّقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا [٣٣:٢١
Allah'ı ve ahiret gününü arzulayan ve Allah'ı sıkça ananlarınız için Allah'ın elçisinde güzel bir örnek vardır. (Ahzab 33:21)

Bununla beraber sadece Allah Rasul'ünde değil, diğer Rasullerde de güzel örnekler vardır:

قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ... [٦٠:٤
Sizin için İbrahim ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır... (Mümtehine 60:4)

Rasuller'de, kavimleri de kendilerine yollanan kitaptan sorumludurlar:

وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ - وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ [٤٣:٤٤
Bu, sana ve kavmine zikirdir; ondan sorulacaksınız. (Zuhruf 43:44)

Burada geçen zikir kelimesinin Kuran olduğu açıktır. Zira:

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا [٢٥:٢٧
O gün zalim kimse elini ısırıp şöyle der: “Keşke, Rasul ile birlikte aynı yolu tutsaydım.” (Furkan 25:27)
يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا [٢٥:٢٨
“Vay bana, keşke falancayı arkadaş edinmeseydim.” (Furkan 25:28)
لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي - وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا [٢٥:٢٩
“Beni, bana ulaşan zikirden saptırdı. Gerçekten, şeytan insanı yarı yolda bırakır.” (Furkan 25:29)
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا [٢٥:٣٠
Rasul de, “Rabbim, kavmim Kuran'ı terketti,” der. (Furkan 25:30)


O halde Rasuller sadece Kitaplara uymakla emrolunmuşlardır. Onlar hayatları boyunca kendilerine yollanan Kitaplara uymuşlar, insanlara bu kitapları tebliğ etmişler, bunu öğretmişler ve hayatlarına bu kitaplardaki hükümleri aktarmışlardır.

Bizim de Rasulleri örnek almamızın tek yolu, sadece Kuran'ı dinde kaynak kabul etmekle olabilir.

3 Haziran 2013 Pazartesi

Kuran'da eksiklik mi var ?

Ön kabuller çok tehlikeli şeylerdir. Bazen insanlar ön kabulleri yüzünden açık gerçekleri bile göremeyebilirler. Şimdi sağlıklı bir şekilde şu ayeti okuyalım:

مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [١٢:١١١...
...Bu, uydurma bir hadis değil; fakat kendisinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin detaylı açıklaması ve inananlar için bir hidayet ve Rahmettir. (Yusuf 12:111)

Şimdi, Kuran hakkında Allah-u Teala (تَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ) Tafsila külli şey – Herşeyin tafsilatlı / detaylı açıklaması demişken; şu Kuran'da yok, bu Kuran'da yok, bak onlar için hadis lazım demek nedir ?

Bahsettiğiniz şeyler Kuran'da olmadığı için; Kuran eksik demeyi aklediyorsunuz. Sevimli bir akıl yürütme. Peki neden şunu düşünemiyoruz ?

Bahsettiğimiz şeyler Kuran'da yok, acaba bunlar fazla olabilir mi ?