Kendisini takdir ettiğim ve bir zamanlar epey faydalandığım bir kişi var: Takıyyuddin en Nebhani. Çoğu kişi ismini bilmiyor olabilir ama, biraz araştırma ile hakkında yeterince bilgi edinebilirsiniz. Nebhani, geleneksel din anlayışı konusunda son derece derli toplu fikirleri olan birisi. Geleneksel din anlayışına göre dini referanslı devlet modeli hakkında bilgi edinmek isterseniz mesela; ilk bakmanız gereken kaynaklar Nebhani'ye ait olanlardır.
Bu yazıda, Nebhani'nin “İslam Şahsiyeti” isimli kitabından; rivayet konusuna bakmaya çalışacağım. Önce bir not. Bir süreden beri, “hadis” kelimesini kullanmıyor, bunun yerine rivayet tabirini kullanıyorum. Zira; “hadis” terimi Allah'ın Kuran'da kendi sözleri için kullandığı bir terim. Kendi sözü dışında ise; (Rasul'ün söz dahil) hep olumsuz şekilde kullanılmış. Bu nedenle, yazıda rivayet deyince ne kastettiğimi anlayın. Öte yandan, yaptığım alıntılarda sünnet ve hadis tabirini aynen bırakıyorum.
Aslında,
Nebhani'nin “rivayetlerin de Kuran gibi kaynak olması”
hakkında pek çok temel delili var. Fakat bu yazıda bunlara
değinmeyeceğim. Zira bu temel deliller hakkında yeterince
şey söylendi bugüne kadar. Bu yazıda, daha bir satır aralarına
bakmaya çalışacağım rivayetlerle ilgili. Satır araları ama,
önemsiz hususlar değil. Bilakis, aslında son derece önemli
konular.
Rivayetlerle amel etmek, zanna
uymaktır ve Kuran'da yasaklanmıştır
İslam Şahsiyeti 1. Cilt, “Sünnetle İstidlal” isimli bölümde (syf. 189) rivayetler “mütevatir” ve “ahad” olmak üzere ikiye ayrılmış. Mütevatir kesinlik ifade ederken; ahad rivayetlerin zan olduğu bir sonraki konuda net bir şekilde anlaşılıyor. Yazara göre, ahad haber “şeri hükümlerde” delil olarak kullanılabilir. Buna dair bazı örnekler veriliyor.
Zan ile amel edilebileceği hakkında verilen örneklerin hiç biri; dinde kaynağın zan temelli olabileceği hakkında değildir. Bu nedenle bu örnekler üzerinde durmuyoruz.
“Haber-i Ahad Akidede Delil Değildir” başlıklı bölümde (syf. 192) ise; akide ile ilgili meselelerde zan ile, yani “ahad rivayet” ile delil getirilemeyeceği belirtilmiş. Buna delil olarak da; zanna uymayı yasaklayan ayetlerin akide ile ilgili olması delil getirilmiş.
Ancak burada duralım. Her ne kadar örnek olarak verilen zanna uymayı yasaklayan ayetler akide ile ilgili olsa da; Kuran'da akide harici konularda da zanna uymak kınanmıştır. Şu ayete bakalım:
سَيَقُولُ
الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ
مَا أَشْرَكْنَا وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا
حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ -
كَذَٰلِكَ
كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ
حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا-
قُلْ
هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ
لَنَا- إِن
تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ
وَإِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ
[٦:١٤٨
Müşrikler,
“Allah
dilemeseydi, ne biz, ne atalarımız ortak koşmaz ve hiç bir
şeyi de haram etmezdik,” diyeceklerdir. Onlardan öncekiler de
azabımızı tadıncaya kadar aynı şekilde yalanlamışlardı.
De ki: “Yanınızda bize göstereceğiniz her hangi bir bilgi
var mı? Siz ancak zanna
uyuyorsunuz ve siz sadece tahminde bulunuyorsunuz.” (Enam
6:148)
Bu ayet; akide ile ilgili değil, şeri hükümlerle ilgili konudadır. Nitekim önceki ayetlere bakarsak ayetin konusunun akide değil; haram kılınan yiyecekler hakkında olduğunu görebiliriz.
Deveden
iki, sığırdan iki. De ki: “İki erkeği mi haram etti, iki
dişiyi mi, yoksa o iki dişinin rahimlerindekini mi? Allah'ın size
böyle emrettiğine tanık mı oldunuz? Halkı bilgisizce yoldan
saptırmak için, yalan uydurup onları Allah'a yakıştırandandaha
zalim kim olabilir? Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.” (Enam
6:144)
De
ki: “Bana vahyedilende, yiyen birisi için şunların dışında
haram edilmiş bir madde bulamıyorum: () Leş, () akıtılmış kan,
() domuzun eti -ki pistir-, () Allah'tan başkasına sapıkça
adanmış yiyecekler.” Zorda kalan bir kimse, istekli olmaz ve
sınırı aşmazsa kuşkusuz senin Rabbin Bağışlayandır,
Rahimdir. (Enam 6:145)
Yahudilere
tüm tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığır ve koyunun da
yağlarını haram ettik; ancak sırtlarında yahut bağırsaklarında
taşıdıkları, veya kemiklerine karışmış olanlar hariç. Aşırı
gitmelerinden ötürü onları böyle cezalandırdık. Biz doğru
sözlüyüz. (Enam 6:146)
Seni
yalanlarlarsa: "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir ve O'nun cezası
suçlu toplumlardan geri çevrilemez," de. (Enam
6:147)
O
halde, zanna uymayı yasaklayan ayetler akide ile ilgili
konulardadır, şeri hükümlerle ilgili konularda zanna uymak
yasaklanmamıştır demek doğru değildir. Akide veya şeri hüküm;
din ile ilgili konularda zanna uymak yasaklanmıştır.
Kaldı
ki, bazı durumlarda şeri hükümler en az akide kadar önemli
olabilmektedir. Nitekim, dinini değiştireni öldürmek olsun, evli
erkek ve kadının zina yapması durumunda taşlanarak öldürülmesi
olsun, bütün bunlar ahad rivayetlerle bize ulaşan
bilgilerdir. Yani kesinlik değil, zan ifade ederler.
Zan üzerine bir insanı öldürmek, elbette zan üzerine
helal-haram belirlemekten daha büyük bir şeydir.
Ravileri araştırmak,
sahabeyi kapsamadığı için güvenilir bir yöntem değildir
İslam Şahsiyeti 1. Cilt, “Hadis Ravileri” bölümünde (syf. 320)
“Allahu Teala'nın Kitabında ve Resulun Sünnetinde Sahabe ahlakları ve fiilleri ile övüldükleri için onların tamamı “udul/güvenilir” olarak kabul edilmişlerdir.” şeklinde bir ibare var.
Gerçekten, ravi tenkidinde bir söz sahabeye kadar geldi mi, o sözün güvenilir olduğu kabul edilir ve bu sözü Rasul'ün söylediği konusunda şüphe duyulmaz. Ancak, gerçekten Kuran'da ve rivayetlerde sahabe “udul” olarak kabul edilmişler midir? Buna bakalım:
وَمِمَّنْ
حَوْلَكُم مِّنَ الْأَعْرَابِ
مُنَافِقُونَ - وَمِنْ
أَهْلِ الْمَدِينَةِ -
مَرَدُوا
عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْ -
نَحْنُ
نَعْلَمُهُمْ - سَنُعَذِّبُهُم
مَّرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَىٰ
عَذَابٍ عَظِيمٍ [٩:١٠١
Gerek
çevrenizdeki Arapların ve gerekse Medine'lilerin bazıları
münafıktır. Nifakta küstahlaşmışlardır. Sen onları
bilmezsin, biz onları biliyoruz. Onları iki kat azapla
cezalandıracağız ve sonra da büyük bir azaba
uğratılacaklardır. (Tevbe 9:101)
Kıyamet
günü ashâbımın önde gelenlerinden bazısını getirip amel
defteri siyah olanlarla birlikte haşredecekler. Ben: “Allah'ım!
Onlar benim Ashâbım!” dediğimde, şu cevabı duyacağım:
“Senden sonra bu Ashâbının neler yaptıklarını bilmiyorsun!”
O zaman ben de o salih kulun sözlerini (Mâide, 117'de Hz. İsa'nın
(a.s)
sözü kastediliyor) tekrarlayacak “..ve
ben aralarında bulunduğum sürece amellerine şahittim onların,
beni aralarından aldıktan sonra de kendin şahid oldun”
diyeceğim. Bunun üzerine bana şöyle denilecek: “Sen aralarından
ayrılır ayrılmaz bunlar mürted olup dinden çıktılar ve eski
hallerine döndüler.”
(Sahihi
Buhâri, Mâide Suresi tefsirinde, "... Ve kuntu eleyhim
şehîdâ..." babında ve Kitab'ul Enbiya, "...Ve
ittehazallahu..." babında ve Sahihi Tirmizi, "Saffet-ul
Kıyâme" ve "...Mâ câe fî şa'nul Heşr..."
babları ve Tâhâ Suresi tefsiri kısmında.)
Gene
rivayetlerde, Allah Rasul'ünün ölmeden önce Huzeyfe'ye
münafıkların listesini verdiğini, ancak Huzeyfe'nin bu kişileri
açıklamadığı ile ilgili pek çok bilgi vardır.
Şimdi, yazarın; sahabenin udül olduğu ön kabulü doğru değildir. Zira Kuran'da da, rivayetlerde de, sahabenin tamamının mutlak güvenilir olmadığına dair deliller vardır. O halde; ravi zincirinde cerh ve tadil işlemine güvenemeyiz, zira ilke olarak rivayetçiler sahabeyi cerh ve tadile tabii tutmamış; onlara isnat edilmiş her haberi doğru olarak kabul etmişlerdir. Ancak Kuran ve diğer rivayetlere göre; bu sahabeden bir kısmı münafıktır. O halde; gelen haberin bir münafığın uydurması olma ihtimali vardır.